20 Haziran 2010 Pazar

Ben Bunu Dinliyorum / Sevişmeden Uyumayalım


Sila / İmza / 2009 Sony Music

Hiç çaresi yokmuş gibi mecbur kalanlardan mısın?
Gitmek zor mu senin için mevcut duruma alışanlardan mısın?
Aşk yok mu sence
Sevişmek herkesle aynı mı sence?
Kalp yok mu sence
Hayata üşenenlerden misin sen de?
İster kırılıp dökülelim
İster yok olup dirilelim
Sevişmeden uyumayalım,
Anlaşmadan ölmeyelim,
Hiç cesareti yokmuş gibi mecbur susanlardan mısın?
Uçmak zor mu senin için yürümeye bile korkanlardan mısın?

Üşenmeden, korkmadan, susmadan, cesaretle,aşkla
YOLA DEVAM............ Pin It

Sürüngen Beyin

".........İnsan beyninin basitçe 3 katmandan oluştuğu biliniyor. Bunlar insan beyni,maymun beyni ve sürüngen beyni diye isimlendirebiliriz.

İnsan beyni bizim rasyonel kararlarımızı aldığımız,karşılaştırarak, geçmiş deneyimleri,öğrenimlerimizi düşünerek sonuçlara vardığımız katman,

Maymun beyni bizim bir arada olma, anlaşma,paylaşma,ilgi bekleme,anlamaya çalışma gibi daha sosyal,daha duygusal davranışlarımızı yöneten katman,

Sürüngen beyin ise bizim savaşmak,korkmak,sevişmek, üremek, yemek ve tüketmek gibi en ilkel dürtülerimizin bulunduğu katman,
Bu üçünün arasında binlerce yıldır evrilmeyen,gelişmeyen,değişmeyen ve ilerlemeyen katman burası.
Zihinde sürekli değişime direnen,daha üst katmaları kullanmamızı istemeyen, yeni şeyleri öğrenmek,araştırmak,alışmaya çalışmaktan sıkılan kocaman bir yumru var.

İlermediğimiz zamanlarda hangi katmanın sizi yönettiğinizi düşünün , artık biliyorsunuz.

Şimdi ne yapacaksınız??............... "

Can Sungur
http://karanlikbiroda.com/

Dün katıldığım bir seminerde iletişim gurusu Yasemin Sungur'un oğlu Can ile tanışdım. 20'li yaşlarda, iyi eğitimli, deha, hani " benim çoçukta büyünce böyle olur inşallah" tipinde, bir de mütevazi. Seminerde epey esnetti arkadaş bizi.

Bugün twitter'da yazısını görünce hemen okudum. Yukarıda da sizinle yazısından bir kısmını paylaştım.

Arkadaşlar herkes sürüngen yanına sahip çıksın, hayat  takip edilemiyecek hızda akıyor artık.

ŞİMDİ NE YAPACAKSINIZ!!!!! Pin It

17 Haziran 2010 Perşembe

Günün Sözü

Ask and it shall be given,
Seek and you will find,
Knock and it will be opened to you.

Jesus Christ

Vageçmek yok, istemekten, aramaktan, kapıları çalmaktan....... Pin It

Tavsiye Ederim


Kağıt Evler / Sony Music / Emre Aydın - 2010

Eğer Emre Aydın seviyorsanız , son albümü Kağıt Evleri tavsiye ederim. Mutlaka dinlemelisiniz

Hepsi gidenlerin arkasından söylenen şeyler ama acıtmıyor.

Birde en çok sevdiğim şarkı "Duymak İstiyorum"'un yeni yorumu var ki ..........

Ben çok sevdim, umarım sizde seversiniz.... Pin It

13 Haziran 2010 Pazar

Dünya'ya Hoşgeldin


Ben üç senedir her cuma iş çıkışı arkadaşlarım ile toplanıyorum.Kimi evli,kimi bekar (çoğumu desem), kimi bekar anne,hepsi çalışıyor,kendi işleri olanda var,özel şirketlerde çalışanı da ama hepsi melek gibi insanlar. Anlayacağız bir çok hayat haftada bir bir araya geliyor,sonra bakıyoruz ki hepimiz aynı hayat olmuşuz bu dünyada.

Ama bu cuma ilk defa çok sevdiğim arkadaşım İpek'in doğum gününe raslıyor.Bu gece daha bir güzel geçti, daha çok eğlendik, bir sürü hediyeler alıyoruz veriyoruz.Bazı eksiklerimiz vardı ama olsun ....


Yolda bir arkadaşımı gördüm elinde beyaz-mor bir buket çiçek ile geliyor. Bu gelin çiçeğine benzemiş ne güzel diye espri yapıyorum İpek'de tesadüf aynı renklerde bir elbise giymemiş mi hepimiz düğün fotografı çektirir gibi fotograf çektirdik günün anısına, bu yıl bir çok düğünde buluşmak niyeti ile ayrıldık gecenin sonunda ........



İyi ki doğdun,iyi ki hayatımızda varsın, biz bu DÜNYA'yı çok sevdik......

Sevgiyle...... Pin It

Deniz Atı


Denizatı tüm dünyada ılıman ve tropik sularda bulunuyor.Boyları 16-35 mm arasında değişiyor.

Tek eşli bir yapısı var,sabah ve akşamları çiftler birbirine kur yapıyor sonrada günün geri kalanında yemek aramak için ayrılıyorlar anlıyacağız tam bana göre ilişki tarzı birbirini boğmadan yaşanıyor.

Yılda 20.000 adet denizatı avlandığı için nesli tükenmeye yüz tuttu.

Çin şifalı bitki biliminde kullanılıyorlar.Anlayacağınız bir de şifacı bunlar.Bazı türleri saydamsı olduğu için görünmesi zor olabiliyor.

En sevdiğim özellikleri erkek hamileliğinin görüldüğü tek tür.Hamilelikleri 2-3 hafta sürüyor.Dişi denizatı yumurtaları dölledikten sonra erkek denizatının kuluçka kesesine bırakıyor.

Sözün özü "nesli tükenmeye başlayan,ufacık-tefecik, şifalı,çokçası saydam,erkek doğurgan,ılıman sularda yaşayan,monogami ilişkiyi benimseyen" bir canlı türü üstelikte çok sevimli.

Kim bunları biriktirmek istemezki..... Pin It

The Cove


2009 ABD yapımı, Belgesel.

2010 yılında Oscar ödülü alan bu belgeseli uzun zamandır seyretmek istiyordum. Ağlayarak seyrettiğim ilk belgesel oldu.

Belgesel çoçukluğumuzda seyrettiğimiz Flipper dizindeki eski yunus eğitimcisi,yeni aktivist Rie O Barry'nin çabalarıyla Japonya'daki yunus katliamını gözler önüne seriyor..

Japonya'nın Taiji kasabası yunusların göç yolu üzerinde. Çok güzel koyları olan bu şiirin kasabada her yıl 23.000 adet yunus Eylül -Mart arasında avlanılıyor. Bunların küçük ve dişi olanları 150.000 US$ karşılığı çeşitli ülkelerdeki akvaryum, gösteri alanlarına vs.gönderiliyor. Diğerleri ise 600 US$ karşılığında öldürülerek et olarak yeniliyor.Anlayacağınız milyon dolarlık bir endüstri.Ancak bu etler yunus eti olarak değil, bizdeki eşşek eti misali satılıyor, tüketicilerin çoğu farkında değil. Denizleri de kirlettiğimiz için fosfor seviyesi bu etlerde çok yüksek ve hastalık yapıyor.

Yunuslar gürültüden çok etkileniyor ve stressden ölüyorlar. Balıkçılar yunusları gürültü yaparak bu koy'a topluyorlar.Yunusların bir özelliğide bilinçli nefes almasıymış. Bazıları stressden nefes almayı bırakıyor ve intihar ediyorlar.

Yunuslar Birleşmiş Milletler tarafından tek desteklenen Uluslararası Balina Avlama Komisyonu IWC-International Whaling Commission diye bir kuruluşun yasasındaki küçük memeli hayvanların avlanmasına karşı bir koruma olmamasından yararlanılarak avlanabiliyor. Beni en şaşırtan kısmı bu kuruluşun Japon hükümeti tarafından desteklenmesi ve az gelişmiş ülkelere verilen para desteği ile kuruluştaki herkesin Japonya lehine oy kullanması.Dünyada 40 yıl sonra tüm balık türleri yok olacak.Dünya Balık piyasasını elinde tutan Japon hükümeti de yunusların çok balık yediği için öldürülmelerini destekleyici propoganda yapıyor.

Belgesel çekimi ise Japon yetkililerden resmi  onay alınamadığı için Ocean's 11'i tarzı yapılmış.Yapımcı  Rie O Barry ve bir çok gönüllü ile gizli bir operasyonla çekimleri gerçekleştiriyor.

Ben hayatımda bir defa İngiltere'de bir yunus show'una gitmiştim. Herhalde bir daha böyle bir show'a gidebileceğimi yada onlarla havuzlarda yüzebileceğimi sanmıyorum. Pin It

Ekolojik Kanyon

Kanyon AVM'de 11 Haziran'dan itibaren her Cuma saat 10:00 ile 20:00 arasında Ekolojik Ürün Pazarı kurulmaya başladı.

Ben bu cuma bir arkadaşım ile uğradım. Oyuncak, tekstil, baharat,sebze-meyve standları var.Çok yeni olduğundan  herhalde stand sayısı az gibiydi, umarım önümüzdeki günlerde bu sayı artar.

Bence gayet iyi düşünülmüş bir organizasyon, özelliklede bu çevredeki plaza çalışanları için. Her geçen gün sağlıklı beslenme alışkanlığı önem kazanıyor.AVM yönetimini bu çalışmasından dolayı gönülden destekliyor ve kutluyorum. Pin It

9 Haziran 2010 Çarşamba

Herkes Lale'sine Kavuşmalı


İlla co-creation birlikte yaratacağız ya bugün öğle yemeği yediğim arkadaşımın telefonunu görünce duvar resminin hikayesi aklıma geldi.

Arkadaşım Hollanda ziyareti esnasında bir Lale soğanı almış ve eve döndüğünde hemen saksıya dikmiş.

Ama bir sene boyunca hiç açmamış Lale.Her sabah kalkıp bakıyormuş ne renk olacak diye ama nafile...

Bu arada hayatında da çok sıkıcı değişiklikler oluyormuş.Hani elini nereye atsa lale misali...

Çok kötü bir günün akşamında tamda herşeyden umudunu kestiği,başına gelenlerin üstesinden gelemiyeceğine inandığı,tükenmişliği yaşadığı o gece dua ederek uyumuş ve tanrıdan bir mucize istemiş.Sabah kalktığında lalesi bir senenin üstüne bu renk açmış.Biraz ebruli.

İşte telefonundaki duvar resmi o sabah lale ile karşılaştığı ilk an.

Herkes hayatın her an mucizeler ile dolu olduğunu unutmamalı,hatırlamak için kendi lalesini bulmalı....

Arkadaşımın izni ile fotografını kullandım.Hatırlamamı sağladığın için teşekkürler Neslican. Pin It

8 Haziran 2010 Salı

Bengi'ye

Uzat elini çoçuk
Sıcak ve yumuşacık
İçtenliğinle kucaklaşayım biraz çekingen
Sarmalısın beni gülücüklerinle sevgiyle
Korkusuzca bakayım gözlerine
Senin yanlış bilmezliğin
Tükenmişliği değil
Tırmandığım erik ağaçlarını anımsatmalı bana....

Sende denizatı biriktirmeye kalktın mı hiç?


Eylül 1986 / Birep

ODTÜ'de ilk yıllarımda beraber estiğimiz arkadaşımın benim için yazdığı bir şiir.

Bu şiirin orjinalini her zaman yanımda taşıdım ve en kötü günlerimde hep okudum.

Beni en iyi analiz eden arkadaşıma selam...

Biraz çoçuksu, her zaman sıcak, yumuşak, içten, neşeli, korkusuz, tükenmeyen, yanlış bilmez, sevgi dolu oldum yada olmaya çalıştım. İşte benim yaşam mottolarım.

Yıllar sonra da deniz atı biriktirmeye karar verdim.

Herkes kendi seçimleri ile bir yaşam sürüyor, bende..

Benim yolumu sizinle paylaşmak istedim. BU BENİM YOLUM.

Life is a journey, not a destination. Pin It

Günün Sözü

 Hayattan en önemli dersleri almak için insan,
Her gün bir korkusunu yenmeli "

" In order to learn the important lessons of life,
One must each day overcome fear"

Ralph Waldo Emerson Pin It

6 Haziran 2010 Pazar

İşinizden ne kadar mutlusunuz?

Uzun zamandır tüm arkadaşlarımdan iş hayatından ne kadar yıldıklarını,ne kadar mutsuz olduklarını,nasıl yönetici terörüne maruz kaldıkları hikayelerini dinliyordum.

Hepsi çok çeşitli sektörlerde ve kurumlarda çalışmasına rağmen aynı noktada buluşuyorladı.

Bugün bir makale okudum. Başlığı "How happy are you at work?" idi. Amerika'da yapılan bir araştırmadan bahsediyor ve sonununda da tavsiyelerde bulunuyordu.Tamda benim kafamdan geçen şeyleri, aslında Amerikan halkı yapmaya başlamış bile!!! Eeee malum bu krizin baş aktörleride onlar oldu ya, ilk onlar çözümlere uyandı.

Araştırmaya katılanların;
% 18,9'u işlerine ilgilerinin azaldığını,
% 16,5'u iş güvenliğinin olmadığını,
% 11,6'si işteki arkadaşlarından bunaldığını ve ilişkilerini kestiklerini,
% 9,5'u yöneticilerinden memnun olmadıklarını,
....

Bence bizde de bir araştırma yapılsa aynı sonuçlar çıkacaktır.

Onların rahatsızlık nedenleri; gelirlerinin düşmesi ve sağlık sigortası olanaklarının kısıtlamasından kaynaklanıyor.

Evet bir süre sonra tüm dünya'da herkes aynı parayı almaya başlayacak.Hepimizin gelirleri düşecek.Beyaz yakalıların hepsi işsiz kalacak.Başka işler yapmak zorunda kalacağız.

Ne yazık ki bizim beyaz yakalılar daha bunun farkında bile değil,uyanamadılar.O kadar bunaldılarki sadece hafta sonları o kıtadan bu kıtaya kendilerini atıyorlar.

Bence Türk iş adamları farkında ve onlarda kimseyi paniğe sevk etmeden arka planda başka bir hazırlık yapıyorlar,en fazla iki sene içinde onlarda yeni dönüşüm planlarını yürürlüğe koyduğunda ilk ortadan kalkacak olan şimdinin yerlerine sıkı sıkı sarılmış,astığı astık,kestiği kestik,ben istedim oldu tipi yöneticilerin durumlarını merakla bekliyorum. Ruhen buna hiç hazır değiller. Bakalım nasıl baş edecekler bu yeni dönüşüm planı ile.

Aslında ilk sinyalleri var görmek isteyene.

Ben geçen gece falanca holding yönetiminin Portekiz'den profesyonel yönetici atadığını duyunca aslında Türk iş adamlarının yavaş yavaş işleme başladığını anladım ve bir daha takdir ettim bizimkileri.

Makalede aşağıdaki öneriler vardı. Sizde dinleyin derim.

1) Yeni yetenekler edinin,
2) Çevrenizi gelen değişiklere karşı scan edin,
3) İşinizi değiştirin,

Tüm kurumlarda durağanlık başladı, içindekiler bunu göremiyor yada görüyor bana bulaşmayan bin yıl yaşasın şeklindeler, dışardan gelenler kısa sürede içerdeki duranlığa ayak uyduruyorlar onlardan da iş çıkmıyor, CEO'ların hepsi bloke olmuş durumda,üstlerinde çok fazla yük var, radikal kararlar alıp bu uyuz olmuş ekiplerle yönetemiyorlar yada almak istemiyorlar,sadece gün kurtarılıyor, gözler yıl sonu hedeflerinde olduğu için herkes miyop oldu, çalışanlar mutsuz, yeni nesil kendisi için bir gelecek göremiyor,içerdeki üç jenerasyon birbirini acımasızca eleştirdiği için tüm dengeler bozuk,artık yönetilebilecek boyutları geçti.

Dönüşmemiz,iş yapış şekillerimizi gözden geçirmemiz,safralarımızı atmamız,yeni işler uydurmamız lazım...

Wake up, wake up..... Pin It

Kirpi




Kirpi (Le Herisson) 2009 yılı Fransız,İtalyan ortak yapımı.

Bugün hava yağmurlu, evde oturmak,güzel bir film seyretmek ve tembellik yapma hakkımı kullanmak istiyorum.

Paloma 11 yaşında Paris'de oturan zengin bir ailenin küçük kızı.12. yaş gününde intihar etmeyi planlıyor ve geride kalan 145 günü içinde film çekmek istemektedir. Hayatı kendi gördüğü ve anlamlandırdığı şekilde.

Film apartmana yeni taşınan eşini kaybetmiş zengin,kültürlü,bilge bir Japon kiracı, eşini kaybetmiş kapıcı Renee ve Paloma arasında geçer.

Renee aslında çok okuyan kültürlü bir kapıcıdır ama bunu gizlemekte ve tam tersi katı ve sert bir kişilik sergilemektedir.Bu yüzden Paloma onu kirpiye benzetmektedir. Dışından dikenleri varmiş gibidir ama içine bakılabilse aslında yumuşak olduğu görülecektir.

Uzun zamandır böyle dokunaklı bir film seyretmemiştim. Tavsiye ederim.Hikaye aslında bestseller olan bir romandan uyarlama.

Filmde en beğendiğim diyaloglar....

"Bütün mutlu aileler birbirinin aynısı, Ama her mutsuz aile birbirinden farklıdır" Leo Tolstoy.

Japon kiracı kapıcı Renee'yi komşusu olarak akşam yemeğine evine davet eder. Renee ama ben kapıcınızım dediğinde bilge Japon " bir insanın birden fazla vasfı olabilir " diyecektir.

Paloma film sonunda yaşına bakmadan ölüm hakkında şöyle yorum yapar " önemli olan ölüm değil, öldüğünde ne yaptığındır" der.

Bende öldüğümde üretmeye devam edeceğimi biliyorum. Pin It

Portekiz Gecesi


Bu hafta sonu İstanbul Marriott Otelde "Portekiz Gecesine" katıldım. Ben gidemedim ama Portekiz benim ayağıma gelince bu fırsatı kaçırmadım.

Lizbon Marriott Otelinin Aşcıbaşı Fikret Özdemir yıllardan sonra Türkiye'ye dönmüş. Fikret bey aslen burda doğmuş ama Portekiz'de büyümüş, evlenmiş ve sonra da memleket hasreti ile yurda geri dönmüş ve şimdi İstanbul Marriott Otelinin Aşcıbaşı. Tam bir Portekiz gönüllü tanıtım elçisi. Bence elçilikten de ek bir ücret almalı.

Yemek sırasında öğreniyorum ki şu anda Türkiye'de tahminen 50 Portekizli yaşıyor. O gece tanıştığım Portekizlilerden bir kısmı Türk şirketlerinde veya Türkiye'de faaliyet gösteren yabancı şirketlerde yönetici. Hepsi iyi eğitimli,doğal,rahat ve çok iyi ingilizce konuşuyorlar. Bir kısmı türk hanımlar ile evli veya nişanlı. Bir tanesi benim firmamım müşterisinin Genel Müdürü çıkıyor dolayısıyla ondan uzak durmayı tercih ediyorum.

Her iki Portekizli erkekden birinin adı Joao. Yani tanıştığınız bir Portekizli erkeğe adını soracağınıza sen Joao'misin deseniz %50 tutturabilirsiniz.Telafuz edilmesi çok zor.O gece masada Joao'lardan 3 tane var. Biri sağımda biri solumda oturuyor. Onların ne iş yaptığını öğreniyorumda karşımdakine siz ne iş yapıyorsunuz diyorum " ben Filistinli aktivistim diyor" sonra diğer iki Joao açıklıyor, gemilere gıda malzemesi sağlayan bir şirketin sahibiymiş. Anlayacağınız günün anlam ve önemine uygun bir işi var.

Yemeklerinde salata kültürleri daha çok ahtapot,karides,siyah fasulye ve iç bakla ağırlıklı. Menüde Cataplana üsülü deniz ürünü gören her Portekizli hayrete düştü. Meğerse Cataplana onlara özgü bir tencere tipiymiş. Oval bakırdan bir kap,ortasından ikiye ayrılıyor,içine malzemeleri koyup kapatıyorsunuz,ateşin üzerinde kendi buharı ile pişiyor. Fikret usta bir ara masaya getiriyor amerikan futbol topuna benziyo ve iki yanında mandalı var. Tatlı olarak "Pateis de Nata" geliyor, inanılmaz bir şey. Yumuşak muffin ortasında muhallebi var . Ben tatlıcı olduğum için yemeğin en çok sevdiğim kısmı işte bu son kısmı oldu.

Yemeğe katılanlardan biri Fado müziği getirmiş, arka planda o çalıyor ve masadakiler eşlik ediyorlar. Ana Moura son dönem Portekizde Fado'yu daha güncel yorumlayan kişiymiş, yani dedelerinin hüzünlü Fadolarından değil. Birde Marisa diye birini öneriyorlar. Artık ilk iş D&R'a gidip bu CD'ler alınacaklar.

Portekizce İspanyolca ve Fransızca arası bir dil gibi. Afiyet olsun ve şerefe kelimeleri Fransızca'dan. Portekizlileri esmer İspanyol tipi gibi düşünüyordum ama masadakilerin çoğu kumral idi.

Kokteyl sırasında Türk eşlerden biri Portekizlilerin genelde hüzünlü olduklarını söyledi ama masadakilerin hepsi neşeli ve çok konuşkan çıktı.

Ailelerden biri buraya Polonya'dan gelmiş, eski Papanın memleketinde hiç kilise bulamadıklarını ama İstanbul'da Bebekde Midpoint arka tarafına düşen bir noktada bir kiliseye gittiklerini ve çok beğendiklerini söylediler. Bir kez daha anlıyorum ki canım İstanbul'um gerçek bir Kültür Şehri.

Marriott otelinin sahibi Ankara'nın köklü ailelerinden Büyünhanlı. Her Ankaralı müteahhit firmasının mutlaka Oteli vardır. Onlarda tam arka masamızda büyük bir aile yemeğinde buluşmuşlar. Bir ara yanımıza Ömer Büyükhanlı geliyor ve bize hal hatır soruyor. Mütevazı ve kibar bir Ankaralı daha. Seviyorum ya ben bu Ankara'lıları,kendini şaşıranı çok azdır.

Mutlaka Fikret Şefin mutfağı denenmeli.

Sevgiler,

Pin It

3 Haziran 2010 Perşembe

Normal Nedir?




unthinkable< ="">
2010 ABD Yapımı, Yönetmen Christopher Young.

Samuel L. Jackson ve Matrix'in Trinity'si Carrie-Anne Moss başrollerde.2010 yapımı.

Film Amerikanın üç bölgesine nükleer bomba koyan,müslüman-arap kökenli eski bir nükleer silah uzmanı amerikan subayının yakalanması ve sorgulanması .

Filmde Trinity FBI ajanı,Samuel L. Jackson'da sorgulama uzmanı Mr.H..

Jackson sorgulama görevine atanınca Bosnalı olan karısını da yanına istiyor ve çok vahşi,şiddet dolu sorgulama yöntemlerini uygularken tesis dışına çıkıp arada karısıyla piknik yapıyor,sonra dönüp işkenceye devam ediyor.

Anlayacağınız gibi piskopatlığa insanca birşeyler olmadan dayanamıyor......

Bizde böyle değilmiyiz!!!!!! Her başımıza gelen zor durumlarda ancak ve ancak insanca bir şeylerin yardımı ile başedebiliyoruz. Eşimizle, dostumuzla, ailemizle,doğayla veya güzel bir kitap okuyarak, bloggları takip ederek.

Trinity filmin bir sahnesinde Jackson'ın karısının yanına gelip (hatunda güzel bir Bosna'lı yani bizim terminoloji ile suyun öteki tarafından)" Neden daha normal bir insanla beraber değilsin" diye soruyor. Bunun üzerine hatun " Bosnada tüm ailem gözümün önünde katledildi, sonrada bana tecavüz ettiler,bunu yapan da komşularımızdı ve gayet normal görünüyorlardı"diyerek arkasını dönüp gidiyor.

Aldı mı beni bütün gün bir düşünce.

Normal nedir? En son ne zaman normal bir şey yaşadım?

Düşünüyorum, düşünüyorum, düşünüyorum......Hala bulamadım.......
unthinkable<> Pin It

Siz kimin hazırladığı paraşütle atlardınız?

Bugün benim yöneticim ekip toplantısında "size güvenerek bir karar verdim" dedi ve paraşüt hikayesini anlattı.

Paraşüt katlaması çok önemliymiş ve ayrı bir özen istiyormuş. Eğer gereği gibi katlanmaz ise atlama esnasında açılmıyormuş.

Kişisel Eğitim seminerlerinde bu soruluyormuş. Benim yöneticim bu soru sorulduğunda hiç düşünmeden ekibim demiş.

Ben işten dönerken hep bu soruyu kendime sordum ve anladım ki annemin dışında da seçeneklerim olmalı.

Bu hikayede en çok güldüğüm kısım ise ekipde benden önceki dönemde bir kaç sorun esnasında şuanda aramızda olmayan bir arkadaşımızın "sizin paraşüt açılmadı galiba " demesine yöneticimin " evet böylede pişkin arkadaşlarımız olması benim fikrimi değiştirmedi" demesiydi.

Siz kimin katladığı paraşüt ile atlardınız? Pin It

I Love You, Man




Bugün işyerinde kafam atmış zaten, iyice "ben var anlamamak neyi bölüşememek" moodundayım, akşam eve gelince şöyle hafif bir şeyler seyredeyimde kafayı sabah olanlara takmayayım istiyorum.

Film kapağından "How I met your mother" dizinden tanıdığım Marshall'ı görünce komiktir diye seyretmeye başlıyorum ve az sonra yanılmadığımı anlıyorum.

Emlak Danışmanı Peter sevgilisi Zooey'e evlenme teklif eder ve sorunlar başlar. Çünkü Peter'in hiç erkek arkadaşı yoktur ve düğünde kendisine sağdıçlık yapacak birini bulmak zorundadır.

Önce gay olan erkek kardeşinden yardım ister ve kardeşi bir arkadaşını abisiyle arkadaşlık etmesi için rüşvet karşılığında ikna eder ama Peter anlaşamaz.

Sonra annesi şehre yeni taşınan arkadaşının oğlu ile Peter'in akşam yemeğine çıkmasını sağlar ama o da gay çıkar ve Peter'a aşık olur. Bu arkadaşlıkta yürümez.

Bu sefer Peter internetten yaşına uygun, resmini beğendiği birisi ile tanışır ve akşam buluştuğunda karşısına eşi öldükten sonra internette sıkıntıdan chat yapan ama profil resmi olarak 30 yaşında başka birisinin resmini koyan 89'luk dede çıkar. Masada dedeyi görünce çok güldüm aklıma Konyada internetten tanıştığı,profil resmine ünlü bir mankenin resmini koyan hatuna paraları kaptıran proföser geldi. Nette bu işler böyle oluyor işte, durum Amerika'da da aynı anlayacağınız...

Sonra bir ev satış partisinde tanıştığı Sydney (benim Marshall) ile arkadaş oluyor. Sydney tam bir serseri.Motorsiklet kullanan, hırpanı giyinen, kaba saba davranışları ve konuşmaları olan, kötü bir evde oturan bir adam. Peter Sydney'in arkadaşlığını çok sevecek, iyi zaman geçirecek ve hatta nerdeyse Zooey ile arası açılacaktır. Filmin sonunda anlaşılacak ki Sydney çok zengin bir yatırımcı. Yani" para ile iman kimde" hiç belli olmuyor bu hayatta.

Filmde en sevdiğim söz "denemek başarısızlığı da kabul etmek demektir, deneme karar ver ve yap" cümlesi oldu. Herşeyin başı aslında karar vermek...

Anladımki erkekler arası muhabetlerde de aslında yakası açılmadık şeyler kadınlardan daha fazla konuşuluyormuş, kadınlar bu konuda masum mu kaldı ne ?

Peter kardeşinin çalıştığı GYM Salonuna gidip taktikler aldığı bir sırada kardeşine kur yapan bir erkek müşterisi için "bunu ayarlayabilirsin" diyor ama kardeşi "olmaz görmedin mi parmağında evlilik yüzüğü vardı bu gay değil " dediği adamla Peter'in düğününe partneri olarak gelince, neden çevremde çok fazla bekar hatun var onu da anladım....

Tüm film boyunca bir sürü dostlarım olduğuna şükrettim....:Sizi Seviyorum . I Love You, Buddies Pin It

2 Haziran 2010 Çarşamba

Patrona Bağlılık

Haftaya firmamım yeni düzenleyeceği bir kampanya için hitap ettiği sektördeki firmaların listesini güncelleyerek başladm.

Tek tek firmaları arıyor ve "Genel Müdürünüz falanca kişi görevine devam ediyor mu?" diye soruyor ve kendisine bir kampanya için mail göndereceğimi söylüyordum.

Bu görüşmeler esnasında iki şey fark ettim.

Bir........

Görüştüğüm kişilerin %9o'ı bu sorumun ne kadar saçma olduğunu,tabiki Genel Müdürlerinin görevine devam ettiğini, allah allah nasıl olurda böyle bir soru sorulabilirim dercesine hayrete düşerek cevap verdiler.

Anladımki Türkiye'de firma Genel Müdürleri yerlerini terk etmiyorlar. Sizin Genel Müdürünüz kaç senedir görevinin başında?

Gelenin gitmeme huyu var şu bizim çılgın Türklerde.

İki........

Görüştüğüm kişilerin %75'i Genel Müdürlerinin ismini bildirmek istemediler.

Anladım ki Genel Müdürlerin isimleri çok gizli.

Sizce bu neyin göstergesi olabilir, tam da bilgi çağının zirvesinde olduğumuz , herkesin bir google kadar yakın olduğu bugünlerde !!!!!!!!

Arkadaşlar biryerlerden insanlar masalarının başında bir düğmeye basarak Genel Müdürünüzün hangi maili okuduğunu görüyor. Pin It

İstanbulda Bir Pazar.........

Pazar Kahvaltısı-Rumeli Hisar
Bu sabah bir arkadaşımla kahvaltı yapmak için Rumeli Hisar'ının yolunu tuttuk.

Her zaman gittiğimiz cafe dolu olduğu için bu sefer de Nar Cafe'yi denemek istedik.

Kahvaltısı ve servisi bir harika. Kalabalıktan dolayı biraz servis aksamaları oluyor ama çok keyif aldığımız için önemsemiyoruz.
En bayıldığım kısım ise hesabı bir DVD kapağının içinde getiriyorlar. Ben hesaptan önce filmin kapağına bakıyorum. Neyseki seyrettiğim bir film çıkıyorda içim rahatlıyor. Filmlere olan düşkünlüğümü bilen arkadaşım ise hesaptan çok film ile uğraşmama gülümsüyor....
Hava oldukça güzel olduğu için sahilde biraz yürüme kararı alıyoruz ve Bebek tarafına doğru yürümüye başlıyoruz.
Biraz sıcak mı ne !!!!
Gözümüzün önünde bir kaza oluveriyor ve ben çok gülüyorum. Sahilde balık tutanlardan biri kendini öyle bir kaptırmışki oltasını yoldan geçen " Pazar sabahı güzel havada şöyle bir sahilde yürüyelim " diyen beyin gömleğine takıveriyor ve epey bir uğraştan sonra oltayı gömlekten kurtarıyor.
Bunun üzerine her balık avcısının arkasından geçerken oltanın durumuna dikkat eder oluyorum. Yürüyüşümüz biraz septik bir hal almaya başladı. Öğrenilmiş korku oluveriyor biraz önce güldüğüm durum.

Neyseki Bebek parkına geldik..........


1. Dünya Meyve Suyu Şenliği
Fütüristler önümüzdeki dönemde insanların daha sağlıklı beslenme yöntemini sececeğini ve fast food sektörünün yok olacağını uzgörüyorlar.
Bebek Parkında bu hafta sonu belli başlı meyve suyu üreticilerinin standlarının yer aldığı çoçuklar için düzenlenmiş bir etkinlik ile karşılaşıyorum ve gülümsemeden edemiyorum.
Meyve suyu sektörü hedef kitlesini bulmuş, şimdinin 5-10 yaş geleceğin 10-15 yaş tüketicileri.....
Bir stand önünde uzun bir kuyruk olduğunu görüp o tarafa yöneliyorum. Meyveler üzerinde şemsiyelerin takılı olduğu kokteyler hazırlanıyor. Stand çalışanları ile veliler arasında bir itişme söz konusu. Malum veliler kokteyl adını duyunca etkilenmişler, ama stand çalışanı "bu çoçuklar için içimi kolay olsun diye çıkardığımız yeni bir ürün" diyip kutu meyve suyunu tutuşturuyor velilerin eline.
Harun Erdenay'ı görüyorum. Reklam amaçlımı orda yoksa o da veli olarak mı katılmış bilemedim ama yüzündeki mutsuz ifade beni etkiliyor. Eee nede olsa Erman Kunter,Efe Aydan'lardan sonra en çok takip ettiğimiz ve sevdiğimiz basketbolcu. Eve gelince googluyorum Pegasusu, aslında haberler iyi gibi Bahçelievler Belediyesi bu ay yeni açtığı spor salonuna onun adını vermiş, A Milli Basketbol takımının menejeri görevi devam....bundan iyisi şamda kayısı öyle bir tabir vardı galiba...


Bebek-Arnavutköy arasında Al Jamal Cruise'u sahilde demirlemiş görüyor ve İzzet Çapa'nın önünde bir daha şapka çıkarıyorum.
Bu adam bu işi biliyor, Al Jamal Ver Jamal yaz aylarında mekanı boğazın üzerine taşıyarak mobilize mekan konusunda bence eğlence dünyasının en yaratıcı işine imzayı atmış.
Ortaköy Pazarı
Uzun bir zamandır pazar günleri kurulan ortaköy el sanatları pazarı kaldırılmıştı. Bu da olmaz ise hafta sonları ortaköy çok yavan oluyor. Neyseki önümüzdeki günler açılacakmış...
GalataModa Festivali
26-30 Mayıs tarihleri arasında Beyoğlunda GalataModa Festivali vardı ben ancak son gününe gidebildim.
Çok güzel tasarımlar bunlar.............
Herkesler ordaydı. Bahar Korçan, Arzu Kaprol, İdil Tarzi, Özlem Süer, Cem Lokmanhekim.

Cem Lokmanhekimin standında biraz daha fazla kalıyorum, her tasarımına ayrı ayrı bakıyorum. Ben Cem Lokmanhekimin tasarımlarının çok feminen ve zevkli buluyorum, fiyatlarıda uygun geliyor.
En çok da organik malzemelerden yapılan giysilere bayılıyorum.
Kim tutar bu Türk modacıları, hepsi çok başarılı, yaratıcı ....
Pin It
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Great! The file uploaded properly. Now click the 'Verify my file' button to complete the process.